Henüz Türkiye’de 12 Şubat Salı 21’de
CNBC-e’de yayınlanmaya başlayacak olan yeni dizi The Carrie Diaries her ay
blogumuzda CNBC-e Dergi sayılarındaki yazılarıyla sizlerle birlikte olacak.
THE CARRIE DIARIES
Gençlik başımda duman
Sex
and the City’nin Carrie Bradshaw’unun gençlik günlerine odaklanan THE CARRIE DIARIES, 80’lerin New York’unun taraflardan
biri olduğu müthiş bir aşk hikâyesi anlatıyor. 30 ve 40’larındaki Carrie’yi
tanıyorsunuz, peki onu 16 yaşında hayal edebiliyor musunuz?
Dostları olmadan nefes almayan, ayakkabı
alışverişinde rakip tanımayan, gardırobuyla büyük aşk yaşayan, hayalleri
süsleyen dairesinde diz üstü bilgisayarının başına çöküp ilişkiler üzerine
hınzır yazılar yazan ve her nasılsa bu işten kazandığı parayla Jimmy Choo ve Manolo
Blahnik marka ayakkabılar alabilen Manhattan’ın prensesi, TV tarihinin en
popüler kadın karakteri Carrie Brandshaw’un her şeyi vardı. Gözle örünün elle
tutulur bir geçmiş dışında. Sex and the
City, The O.C. ve Gossip Girl gibi projelerde harikalar yaratan Amy Harris,
Stephanie Savage ve Josh Schwartz’ın liderliğindeki güçlü ekip kolları sıvamış
durumda. THE
CARRIE DIARIES, sizi
Sex and the City’nin Carrie
Bradshaw’unun 80’lerdeki gençlik dönemine ve en önemlisi de kutsal tapınağı
Manhattan ile tanışma hikayesine götürüyor.
Sex
and the City’nin altı sezonu boyunca Carrie Bradshaw, tepeden tırnağa
Yukarı Doğu Yakası’na ait bir karakter olarak yer etti akıllarda. Mutlaka bir
yerlerde bıraktığı bir geçmişi vardı, ama Sex
and the City izleyicisi için Carrie’yi Manhattan olmadan hayal etmek zaten
imkansızdı. Manhattan’da doğmadığını çok iyi biliyorduk, küçük bir kasabadan
taşınmıştı ‘‘kutsal şehre’’. Ama o küçük kasabada neler yaptığını, kimlere aşık
olduğunu, en önemlisi de neler giydiği bilinmezliğini koruyordu. Ta ki bugüne
kadar.
KASABALI CARRIE
THE CARRIE DIARIES hakkında bilmeniz gereken
ilk şey, bir Sex and the City taklidi
olmadığı. Sex and the City kitabının
yazara Candace Bushnell, efsaneye ve elbette Carrie Bradshaw karakterine
saygısını sunmasına ve yer yer gönderme de yapmasına rağmen, aslında orijinal
bir hikaye ve orijinal bir karakter yaratmış. 19 yaşındaki AnnaSophia Robb’un
canlandırdığı Carrie, Sarah Jessica Parker’ın canlandırdığı karakterden izler
taşımakla beraber, onun bir ikizi değil. Kendine ve elbette yşına özgü
farklılıklar taşıyor. Başta annesini henüz kaybetmiş bir küçük kasaba kızı
olarak tanıdığımız Carrie’nin dönüşümünü, tıpkı Smallville’de Clark Kent’in yaşadığı dönüşüm gibi aşama aşama
gerçekleşleşecek. Hepimizin tanıdığı Carrie’nin büyük badireler atlatması
gerekecek. İşin zevki de burada zaten.
Sex
and the City’nin başında 30’larında olan Carrie Bradshaw, THE CARRIE DIARIES’te tam 16 yaşında. Yıl 1984
ve moda tamamen kendine özgü, sıradışı bir çağa adım atmış durumda. Carrie ise
80’lerin uçarı dünyasında, bir yandan henüz kaybettiği annesinin acısını
yaşarken bir yandan da lisenin son yılını sağ salim atlatabilmenin derdinde.
Elbette iyi dostlar, yeni bir aşk veaşırı korumacı bir babanın eşliğinde. Dizi,
kurmaca bir kasaba olan Castlebury’de, Carrie’nin lisedeki son yılının ilk
gününde başlıyor ve Carrie’nin Manhattan’daki bir hukuk firmasında stajyer
olarak işe başlamasıyla yavaş yavaş şehre taşınıyor.
80’LER BAŞROLDE
New York, tıpkı Sex
and the City için olduğu gibi, THE CARRIE DIARIES için de çarpıcı bir arka
plan konumunda. Carrie ile New York arasındaki aşk ilişkisinin ilk günlerine
ışınlanmak, birbirine hala delicesine aşık bir çiftin cicim aylarını seyretmek
gibi. Güzel haber şu ki, Sex and the City’yi
hiç izlememiş ve belkide izleyip sevmemiş olsanız bile, 80’lerin en parlak
döneminde yaşanan bu gençlik macerasına gönlünüzce ortak olabilirsiniz. Bu,
teslim aldığı miras sayesinde, her yaştan izleyiciyi ekran başına toplayacak
güçteki nadir gençlik dizilerinden biri. Bu ayrıcalığın tadını çıkarın.
GENÇ CARRIE’YI YARATMAK
Merak etmeyin, Sarah Jessica Parker’ı lise sıralarında görmeyeceksiniz.
Genç Carrie’yi yaratmak için resme daha yukarıdan bakmak gerekiyor.
1.adım: İYİ BİR EKİP
Sanki 30’unda dünyaya gelmiş, hiç genç
olmamış bir karakterin geçmişine dönmek, birçok yapımcıyı ürkütebilir, ama The O.C. , Chuck ve Gossip Girl’ün arkasındaki yetenek Josh Schwartz’ı değil. Özellikle
de gençlik dizileri konusunda hayli deneyimli olan ortağı Stephenie Savage ve Sex and the City ile THE CARRIE DIARIES kitaplarının yazarı Candace
Bushnell’i yanına katmışken…
2.adım: DAHA GENÇ BİR HEDEF
KİTLE
Bushnell’in eserini TV’ye uyarlamak için
kolları sıvayan ekibin ana amacı, bir zamanlar Sex and the City ‘yi izleyen şimdilerin 30’larındaki kadınların
Carrie’ye dair yeni bir malzeme sunmanın yanı sıra, Carrie Bradshaw’a değil de The Hunger Games’ten Katniss Everdeen’e
veya Twilight’tan Bella Swan’a aşina
olan gençleri, farklı bir kulvarda hakimiyetini ilan etmiş, güçlü bir kadın
karakterle tanıştırmak.
3.adım: MODA, MANHATTAN,
80’LER VE YENİ KARAKTERLER
Dizinin uyarlandığı kitabın yazarı Candace
Bushnell, yaşı ilerledikçe kafasındaki aile kavramının dönüşüm geçirdiğini fark
ettiğini söylüyor. Sex and the City yıllarında
Carrie’nin gerçek ailesini hiç merak etmezken, 2000’lerde daha duygusal bakış
açısıyla, karakterinin geçmişini keşfe dalmış. Kitapta Sex and the City karakerlerinden sadece Samantha’ya rastlıyoruz.
Charlotte ve Miranda’dan eser yok, zira onlar Carrie’nin sonraki New York
hayatının parçaları. Bu da dizideki genç Carrie için yepyeni dostlar demek.
KIM BU KIZ?
Genç Carrie’yi ete kemiğe büründürmek gibi ağır bir yükün altına giren AnnaSophia Robb, karakteri yeniden yaratmak konusunda kararlı. İşte THE CARRIE DIARIES dünyasına girmeden
önce Robb hakkında bilmeniz gerekenler…
ROLÜ NASIL KAPTI?
Menajeri seçmelere katılmasını tavsiye
ettiğinde, bir diziye bağlanma fikrinden hoşlanmayan ve Stanford
Üniversitesi’nden kabul aldığı için eğitimine devam etmeyi düşünen Robb,
senaryoyu ookuyunca Carrie’nin sıradan bir karakter olmadığını anlamış. 500’ün
üzerinde genç kızın katıldığı seçmelerde AnnaSophia Robb’ı öne çıkaran
zarafeti, zekası, mizah anlayışı ve empati kurma yeteneği olmuş.
ONU NEREDEN TANIYORUZ?
İlk kez 11 yaşında kamera karşısına geçen Robb, büyük
çıkışını Tim Burton filmi Charlie and the
Chocolate Factory’de Johnny Depp’in yanı başında yaptı. Bridge to Terebithia, Charlize Theron’la
birlikte rol aldığı Sleepwalking ve
başrolünde oynadığı Soul Surfer sayesinde
çocuk oyuncu travmasına girmeden sağ salim bu yaşa kadar gelmeyi başardı.
EN SEVDİĞİ SEX AND THE CITY BÖLÜMÜ
Yaşı itibarıyla dizinin altın yıllarına
yetişemeyen Robb, Carrie rolünü kapınca Sex
and the City’nin altı sezonunu büyük bir zevkle izlemeye başlamış. En
sevdiği bölüm sorulduğunda, hiç duraksamadan ‘‘Carrie’nin yatakta gaz çıkardığı
bölüm’’ diyor. ‘‘Bu bir kadının başına gelebilecek en kötü şeylerden biri
bence. Dizinin, karakterleri her zaman mükemmel gösterme çabasında olmadığını
görmek çok hoşuma gitti. Carrie kolayca özdeşlecebileceğiniz bir karakter.’’
MODA ANLAYIŞI
Lisede ünlü oyuncu muamelesi görmeyen Robb,
sıradan bir lise hayatı geçirdiği için ne giydiğine çok dikkat etmemiş. Bol
sweatshirt’ler, eşofman altları ve hantal botlarla gezen Robb, çok şık olmayı
düşlediğini inkar etmiyor. ‘‘Bu dizi, benim için bir rüyanın gerçeğe dönüşmesi
gibi.’’
ALIŞVERİŞ ALIŞKANLIKLARI
Online alışverişi yeni yeni keşfetmeye
başlayan Robb, tıpkı karakteri Carrie gibi New york’a yeni taşındığı için,
bütün şehri dev bir alışveriş merkezi gibi gördüğünü söylüyor. Online
alışverişten ziyade, giysileri dokunarak seçmenin daha verimli sonuç verdiğini
belirten oyuncu, özellikle Brooklyn’deki vintage mağazalarda kaybolmanın
verdiği keyfi hiçbir şeye değişmem diyenlerden.
GERÇEK CARRIE BRADSHAW
KONUŞTU
Genç oyunca AnnaSophia Robb ile henüz yüz yüze
görüşme fırsatı bulamayan Sarah Jessica Parker, THE CARRIE DIARIES başlamadan önce yeni
Carrie’ye başarılar dileyen bir mektup göndermiş. Robb, bu mektubun kendisine
moral verdiğini söylüyor. Bugünlerde Parker’a en sık yönetilen soru iseRobb’a
nasıl bir öğüt vereceği. ‘‘Ona hiçbir konuda öğüt veremem, bu birine annelik ya
da aşk konusunda öğüt vermek gibi bir şey olur. Carrie’yi oynamak kendine özgü bir
deneyim, role çok uygun bir oyuncuyla çalıştıklarına eminim.’’
80’LERIN
CARRIE’SI
Genç Carrie, henüz bir lise öğrencisi olsa da Manhattan’da şık gezmeyi
kafasına koymuş anlaşılan. İşte Carrie’nin 80’ler şıklığından manzaralar…
Tasarım ekibi Carrie’yi giydirirken onu
herhangi bir 80’ler kızı gibi göstermemek için büyük çaba sarfetmiş. 80’lere
uyum sağlayacak, ama bir alışveriş canavarı veya MTV kızı gibi görünmeyecek,
kendine has tarzı olan bir karakter yaratmak istemişler.
Annesi ölünce onun gardırobunun kapılarını
aralayan Carrie, bulduğu 60’lar ve 70’lerden kalma parçaları, 80’ler
atmosferine kazandırmayı kendine bir borç biliyor. Kanıtlar için yukarıdaki
görsele bir göz atın.
Gossip
Girl’ün ünü sayesinde birçok mühim tasarımcıyla tanışma fırsatı yakalayan THE CARRIE DIARIES ekibi halinden çok memnun. Valentinno, Dior
ve Marc Jacobs bu tasarımcılardan sadece birkaçı.
Şimdilerde de moda olan diz altı çizmeler,
80’lerin de en gözde trendlerinden biriydi. Tabii üzerine çılgın renkte bir
pantolon ve muhakkak vatkalı bir ceket giymek şartıyla.
Pullu parlak elbiseler, leopar desenli
ceketler ve yine göz alıcı renkte ayakkabılar, Carrie’nin 80’lerdeki
‘‘üniformalarından’’ biri. Bu tarz şıklığı 2000’lerde rahatça taşıyacağınızı
düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Ne de olsa 80’ler bir süredir 2000’lerde
yaşıyor.